2. Bölüm

KABULLENİŞ VE VAR OLUŞ
Yüzüne vuran rüzgarla aklında uçuşup duran yüzlerce düşünce baloncuğundan sonra kararsızca gerçek dünyaya döndü Serhat.
Büyükçekmece yakınların da bir benzincinin bahçesinde marketin duvarına yaslanmış elektrik olmadığı için çalışmayan benzin pompalarına bakıyordu öylece, Motorsikletlerinin benzini bitmiş bir hevesle benzinciye girmişler ancak büyük bir hayal kırıklığıyla kendilerini burada kapana kısılmış hissediyordu şimdi. Semih ise kriz ile mücadele konusunda aldığı eğitimden dolayı daha rahattı biraz ileride küfürler edip tuvaletini yapıyordu.
Semih’le tanıştığı için şanslı olduğunu düşünüyordu Serhat. Neticede bir süper kahraman olmasa da böyle bir durum karşısında ne yapacağını kendisinden çok daha iyi bildiğini mesleği dolayısı ile savunma ve saldırı konusunda tecrübeli olduğunu bilmek için alim olmaya gerek yoktu. Yine de bu şartlar altında bıçak kemiğe dayanınca kime ne kadar güvenilebileceği hayatta kalmaya çalışan herkes için büyük bir muammaydı. Ayrıca ailesi aklından çıkmıyordu ölmüş dahi olsalar onları bir şekilde mutlaka görmeliydi.
Derken Semih yanına gelerek konuşmaya başladı;

Semih: Hiç yoktan markette yiyip içecek bir şeyler var, etrafta sakin görünüyor.
Serhat: Ben mutlaka ailemi bulmalıyım Semih nasıl yapacağımı bilmiyorum ama herşeyden önce düzgün bir plana ihtiyacımız var.
Semih: Bak bu işlerde birinci kural hiç kimse için hayatını riske atmamaktır. Ayrıca ilk andaki panikle farkına varamadım ama bir plan yapmak için  önce nerde ne olduğunu bilmemiz gerekli kısacası istihbarat gerekli ve şu anda bu sahip olmadığımız tek şey.
Serhat: Ya senin bir ailen filan kimin kimsen yok mu? Ne biçim duygusuz bir herifsin robot gibi hareket ediyorsun sürekli basma kalıp cümlelerle bir bok bildiğini ima edip beni manipüle etmeye çalışıyorsun, ama vardığımız sonuç beklentilerin çok gerisinde. Ben bir insanım duygularım ve bir ailem var senin manipülasyonunla hareket edemem.
Semih: Seninle polemiğe girmeyeceğim. Bak şimdi elektrik olmasa da burada benzin olduğunu biliyoruz ilerde bir beton kapak var onu açalım içinde ya benzin ya mazot vardır. Marketten su ve kolay bozulmayan yiyeceklerden alırız daha sonra civardaki ev ve dükkanları dolanıp işimize yarar bir şeyler var mı bakarız. Sonra yolumuza devam ederiz Çanakkale’ye varınca sen eğer gitmekte kararlıysan bir tekne veya başka bir şey bulup yoluna devam edersin.
Serhat: Evet gitmekte kararlıyım ancak motosikletin üzerinde üşüyorum bir araba bulsak hem daha fazla eşya taşıyabiliriz, hem de daha korunaklı geçici de olsa bir barınak olur. Ayrıca sağda solda fazla dolanmak iyi bir fikir değil. Temel ihtiyaçlara sahibiz şu anda.
Semih: Yolların halini gördün her yerde kaza yapmış, terk edilmiş araçlarla doluydu  ve yakında her şey daha da kötüye gidecektir. Motosiklet hem daha az yakıt sarf ediyor hem çok daha kıvrak araçların geçemeyeceği yerlerden geçebiliyor, etrafı mutlaka dolanmak zorundayız, hem ne olup ne bittiğine bakmak için hem kendimizi savunabilecek daha etkili bir şeyler bulabilmek için o elindeki sopa çok fazla dayanmayacaktır çünkü, Ayrıca o sersem yaratıklardan ziyade zamanla insanlar daha büyük tehlike yaratacaklardır emin ol.
Serhat onaylar şekilde başını salladı. Birlikte istasyonun deposunun olduğu tarafa doğru yürüdüler beton kapağın başına vardılar. Semih duvarın dibinde bulunan demir çubuğu alarak kapağın arasına soktu ve kapağı kaldırdı içerisi son derece karanlıktı dışarıdan sızan ışıkla deponun dibinde yerli yersiz bir sıvı görüyorlardı. Acaba bu benzin miydi, motorin mi?
Semih kapağı açmak için kullandığı çubuğu deponun dibine daldırıp yukarı çekti ve kokladı. Bu benzindi ikisinin de morali biraz olsun düzelmişti.
Birlikte markete yöneldiler, içeri girdiklerinde Semih Serhat’a dönerek “Sen Yiyecek içecek bir şeyler topla bende benzini yukarı çekmek için kova gibi bir şeyler bakayım hatta yedek bir bidonda motosikletin arka selesine bağlasak çok iyi olur, zaman geçtikçe yakıt bulmak zorlaşacaktır.” Dedi. Serhat “ Tamam “ diye karşılık verdi.
Serhat önce kasaya yönelip torba aradı sonra tezgahın arkasında yerde duran çantayı fark etti, nedense içinde bir tedirginlik hissediyordu. Çantayı alıp konservelerin olduğu rafa yöneldi, Barbunya pilaki, Ton balığı ve Yaprak sarma konservelerini olduğu gibi bulduğu çantaya doldurdu. Hemen arkasındaki Çikolata reyonuna geçti orada da işini bitirince içecek dolabından 5 şişe su aldı ve kasada bulunan sigara reyonuna yöneldi. Çantanın iyice ağırlaştığını fark etti. Boş kalan kısımlara reyonda bulunan sigaralardan alabildiği kadar aldı. Arkasını döndüğünde tezgahın üzerindeki pilleri de alarak çantaya attı.
Semih motosikletin deposunu doldurduktan sonra markette bulduğu yakıtı biten araçlara satılan 10 litrelik bir bidonu daha doldurarak beton kapağı tekrar kapattı. Doğrulup arkasını döndüğünde elinde valizden bozma kırmızı siyah bir çantayla Serhat marketin kapısından henüz çıkmıştı.
Serhat “Bol bol konserve, 6 litre kadar su, çikolata, sigara ve pil aldım.” diye seslendi. Semih’te “Süper, depoyu doldurdum, ayrıca 10 litrede fazladan benzinimiz var.” derken elindeki benzin dolu bidonu gösterdi.
Birlikte motosikletin başına gittiler. Semih Serhat’ın elinden çantayı alarak önce motosikletin selesine onu yerleştirdi, üzerine ağzını sıkıca kapattığı benzin bidonunu yan yatırarak koydu ve file lastikle sıkı sıkı seleye sabitledi.
Serhat bir sigara yaktı, bir tanede Semih’e uzattı. Semih sigarasını yaktıktan sonra;
Semih : Sigaralar bitsin yola çıkalım.
Serhat : Çatalca’ya mı?
Semih : Ben öyle düşünüyorum büyük yerleşimler küçüklerine göre daha tehlikeli bence biraz yoldan sapmış olacağız ama çokta fark etmez.
Serhat : Aynen mantıklı.


Git gide uzaklaşan benzin istasyonu sonunda gözden kaybolurken etrafta artık yüksek gökdelenler yerine bahçelikler için küçük köy evleri görünmeye başlamıştı. Evler her ne kadar boş olsa da insanın içini ürpertiyorlardı bir şekilde sanki zaman durmuş gibiydi.
Bazı evlerin pencereleri kırık bazılarının kapıları açık etrafta birkaç başı boş hayvan derken Semih motosikleti iki katlı bir evin önünde aniden durdurdu.
İkili motosikletten inerken Semih Serhat’a sadece “arkamda kal işe yarayacak bir şeyler var mı? Bakalım.” Dedi.
Artık ikisi de birbirini tanımaya başlamış kimin ne yapması gerektiğini ön görebiliyorlardı.
Semih silahını çıkarttı ve yavaş adımlarla Serhat’ı da arkasına alarak evin kapısına doğru ilerledi ve usulca kapıyı açtı. Kapının ardı salondu, iki tane karşılıklı çekyat, önlerinde bir küçük masa, duvara yapışık büyük bir vitrin, vitrinin üzerinde televizyon ve her şeyin üzerinde el işlemesi olduğu açıkça belli olan danteller göze çarpıyordu. Ortalığın sakin olduğuna kanaat getirdikten sonra ilk önce salona girip bakındılar salonun sonunda ki kapıdan geçip koridora ulaştılar. Merdivenleri çıkıp üst kata vardıklarında iki ayrı yatak odasından ilkine girdiler duvardaki komodinin çekmecelerini açtı Semih, kıyafetten başka bir şey yoktu. Diğer odaya yöneldiler duvarda fişekleriyle asılı bir av tüfeği vardı Serhat dikkatlice aldı ve sırtına astı. Aşağı inip motosiklete binmek için dışarı çıktılar, sokağın karşısındaki evin bulunduğu ağaçlıkların içinden gittikçe kalabalıklaşan sersemler sürüsü onlara doğru yaklaşıyordu. Evden tam zamanın da çıkmışlardı hızlıca motosiklete binip uzaklaştılar. Birkaç kilometre ileride Çatalca göründü yol kenarında bölük bölük sersemlerde Çatalca’ya doğru hareket ediyordu Semih bazılarına çarpmamak için sert manevralar yapıyor, Serhat onun motosikleti bu denli iyi sürmesine hayran kalıyordu. Nihayet Çatalca’nın girişine varmışlardı. Ancak şehrin ilk kısmında sersemler çok daha kalabalıktı motosikletle hızlıca hareket ettikleri sürece buradan güvenle geçebilirlerdi. Biraz daha ileride bir kamyonet geri geri süper marketin camından içeri girmiş birkaç adam hızlıca kasaya bulabildiklerini dolduruyordu. Motosikletin sesini duyup baktılar ve ellerini kaldırıp durdurmak için seslendiler. Semih yavaşlamadan yoluna devam etti. Dükkanlara durup göz atmak için etraf çok tehlikeliydi. “Etrafta sersemlerin olmadığı bir yer bulursak duracağız aksi takdirde yolumuza devam ederiz.” Dedi Semih.
Yolun sonunda bir Dörtyol ağzına vardılar burası şehir merkeziydi ard arda hızla 5 araç sağdaki yoldan gelip batıya doğru döndüler, araçlar hınca hınç eşya ve insanlarla doluydu. Semih nispeten daha sakin duran sola sapmayı tercih etti yol kenarına dört, beş katlı küçük apartmanlar altlarında camları kırılmış içleri savaş alanına dönmüş küçük dükkanlar vardı.
Biraz daha ilerledikten sonra spor malzemeleri satan bir dükkanın önünden geçerken Serhat Semih’e durmasını söyledi. Semih yavaşlayıp etrafı kolaçan ederek küçük bir manevrayla dönüp kaldırıma çıktı.
Serhat motosikletten indi.
Serhat: Sen bekle ben üzerime giyecek bir şeyler bulacağım. Kontağı kapatma.
Semih: İçerisi çok büyük ve karanlık, pek tekin durmuyor korkma seni giyinirken gözetlemem.
Serhat: Hahaha sorun değil ben hallederim.
Semih: Tamam hızlı ol.
Serhat elinde kendi yaptığı ilkel silahıyla mağazaya girdi. Pantolonların olduğu rafa yöneldi hemen bedenini seçip outdoor tipi bir pantolon aldı, biraz ileride ki reyona yürüdü. Reyonda kalın dağcı montları vardı. Motosikletin arkasında çok üşüyordu birde mont alıp en dip duvarda botların olduğu yere geldi. Elindeki ilkel silahını kenara bıraktı  üzerindekileri çıkarttı önce pantolonu sonra montu giydi raftan ayak numarasına göre bir bot aldı. Ayakkabılarını çıkarttı ilk botu ayağına geçirdiği sırada arkasından dibinde olduğunu homurtusundan anladığı sersemin sesiyle sersem tam onu ısırmak üzere hamle yapmışken panikle geriye  döndü. Isırılmamak için sersemin yakasına yapıştı, dengesini kaybederek sersemle birlikte yere düştüler sersem ısırabilmek için Serhat’ın üzerin de var gücüyle saldırıyor Serhat ise ısırılmamak için iki eliyle yakasından tutup ite bildiği kadar yukarı itiyordu.
Derken hemen ardında bir başka sersem daha ayakta belirdi, ısırmak için Serhat’ın ayağına ilk hamleyi yaptı, Serhat hızla ayağını geri çekti. Ancak ayağını tekrar yakaladı tam ikinci defa kesin olarak ısırmak için ikinci hamleyi yaptığı esnada bütün mağazada bam diye iki defa çınlayan silah sesiyle Serhat’ın yüzü gözü kan olmuş iki sersem de öylece hareketsiz kalmışlardı. Semih tam vaktin de yetişmiş Serhat’ın hayatını kurtarmıştı. Hemen Serhat’ın üzerinde ki sersemi tutup kenara attı. “hemen ne alacaksan al defolup gidelim silah sesi diğerlerini buraya çekecektir.” Dedi Semih. Serhat doğruldu ve botları ayağına geçirdi. İkili koşa koşa motosiklete bindiler ve ilerlemeye devam ettiler. Serhat’ın adeta dizlerinin bağı çözülmüştü. Semih “Biraz dan hava kararacak, güvenli bir ev bulup geceyi burada geçirelim.” Dedi. Serhat “iyi olur çok yorulduk karnımızda acıktı.” Diye karşılık verdi. Biraz daha ilerlediklerin de apartmanlar yerini iki katlı köy evlerine bırakmaya başlamıştı. Sakin görünen bir tanesinin önünde durdular. Semih “ben içeriyi kontrol edeceğim, sen burada kal yeterince macera yaşadın bugün.” Dedi. Silahını çekti ve sakince evin kapısından içeri girdi. Ortalık son derece sakin görünüyordu önce alt katı daha sonra üst katı kontrol etti, ev güvenliydi. Tekrar dışarı çıktı ve Serhat’a “ortalık temiz bu gece buradayız motoru evin arkasına koyalım gelen geçen birileri olursa burada olduğumuzu anlamasınlar.” Diyerek tekrar motora bindi ve arka bahçeye sürdü. Burada bahçeye su sağlamak için kullanılan büyük bir su tankı gördüler. Motosikletteki malzemelerini alıp eve girdiler. Mutfakta çoğu köy evin de bulunan eski taş bir ocak vardı.

Serhat: Dışarıdaki tanktan su alıp burada kaynatıp yıkanalım teke gibi kokuyoruz.
Semih: İyi fikir umarım dumanı kimse görmez kesede yapacak mısın bana ?
Serhat: Hahaha bugün çok esprilisin bende seni hep suratı asık soğuk bir tip zannederdim.
Semih: O değil de sana acilen silah kullanmayı öğretmemiz lazım. Ayrıca yukarıda bahçe işlerinde kullanılan uzun bir pala gördüm senin temizlik sopasından daha çok işe yarar.

Serhat çocuk gibi heyecanla üst kata çıkıp palayı buldu eliyle sıkıca kavradı artık onun silahı bu palaydı.
İkili tenekelerde ısıttıkları suyla güzel bir banyo yaptı, evin eski sahibinden kalan iç çamaşırlarını giydiler, daha sonra konservelerini açıp yemeğe oturdular. Hava iyice kararmıştı mum ışığında yemeklerini bitirdiler.

Serhat: Sen nerelisin?
Semih: Samsunluyum.
Serhat: Peki ailen merak ettiğin kimin kimsen yok mu?
Semih: Annem ve babam iki yıl önce trafik kazasın da vefat etti. Samsun da ablam var ancak aramız bir para meselesi yüzünden baya açık pek görüşmüyoruz.
Serhat: Allah rahmet eylesin. Hatun filan yok mu peki?
Semih: dört aydır evli ama mutsuz bir kadınla takılıyordum bilirsin işte herhalde ölmüştür.
Serhat:
Burcun ne senin?
Semih: Lan Güzin abla mısın? Şu durumumuza bak sorduğun sorulara bak. Nasıl bir fantezi dünyan var amk.
Serhat: Hahahaha seninle de iki kelam edilmiyor, atarlı kentin giderli polisi.
Semih: Ben çok yorgunum hadi yatalım, bahçeye bakan oda benim peşin peşin söyleyeyim orada çift kişilik yatak var.
Serhat: Olur tabii Semih bey ne demek, çift kişilik yatak önemli, gece yanınıza Ukraynalımı yollayalım Rus mu?
Semih:
Ebeni yolla.

Serhat palasını baş ucuna koydu, kıyafetleriyle uzandı yatağa o anda ne kadar yorgun olduğunu hissetti. Bir süre sonra uykuya daldı.

Henüz uyuyalı birkaç saat olmuştu ki gecenin karanlığını yırtan imdat çığlığıyla gözleri açıldı Serhat’ın Cama fırladı sokakta koşan kızlı erkekli bir gurup arkaların da onları kovalayan sekiz tane sersem vardı. Gurup hızla karşıda ki küçük eve girip kapıyı kapattı sersemler kapıya üşüşmüştü. Ayakkabılarını giydi, palasını kapıp koşarak dışarıya fırladı. Semih Serhat’ın sesine uyanıp ardınca dışarı çıktı çıkarken dış kapının yanında duran Serhat’ın eski ilkel silahını eline aldı. Karşı evin kapısında ki aylakların en arkasındakilere Serhat palasını sapladı ve Semih’e doğru sersemleri peşine takarak geri geri gelmeye başladı. Semih bir hamleyle en öndekini yere indirdi. Serhat palasıyla onun arkasında ki iki taneyi hakladı. Semih hızlıca aralarına dolanıp bir tanesine daha vurdu o yöne dönen diğer sersemi Serhat indirdi. Kalan üç Sersemi de öldürdüklerinde nefes nefeseydiler. Semih “ Sen manyak mısın? Ya hızlı olanlardan olsalardı ikimizde gebermiştik burada.” Serhat “ Karşı eve insanlar saklandı inmeseydim muhtemelen öleceklerdi.” Derken evin kapısı açıldı yirmili yaşlarda bir delikanlı “öldüler mi?” diye seslendi. “Korkmanıza gerek yok dışarı çıkabilirsiniz artık.” Diye cevap verdi Serhat. Semih’in Serhat’a çok sinirlenmişti gözlerinden okunuyordu. Serhat’ta bunu hissetmiş Semih’in gözlerine bakmamaya çalışıyordu. Gurup evden ürkek adımlarla çıkıp yanlarına geldi. Üçü kız ikisi erkek toplam beş kişiydiler.
Semih “gecenin bu saatinde burada ne halt ediyorsunuz?” diye sordu çocuklardan birinin yüzüne bakarak. “Üç yüz metre ileride aracımız bozuldu mecburen koşarak kaçtık ismim Onur.” diye cevap verdi. Serhat lafa girerek “Ben Serhat buda yol arkadaşım Semih.”
Bu sefer kızlardan bir tanesi Semih’e bakarak “bende Fulya diğer arkadaşlar Mete, Selda ve Yeliz yardım ettiğiniz için çok teşekkür ederim.” Dedi narin ve duygu sömüren bir ses tonuyla. Bunun üzerine Semih  yumuşadı ve Serhat’a imalı bir bakış fırlatarak gurubu eve davet etti. Genç ve temiz yüzlü insanlar olmalarına rağmen bu gurup Semih’i çok tedirgin etmişti. Serhat ilk fırsatta Semih’in ona köpüreceğini tahmin edebiliyordu. Hep birlikte eve girdiler.

8 yorum:

  1. okunma sayısı 1040 olunca yazmaya başlıyacağım

    YanıtlaSil
  2. hızlı gelsin bakın nekadar uzun bekliyorum

    YanıtlaSil
  3. yaw hadi artık ya gelsin bi lütfen ama hızlı artık

    YanıtlaSil
  4. tamamdır bitmek üzere yarın akşam yahut bir sonraki akşam yayınlıycam

    YanıtlaSil
  5. bunuda bir solukta okudum harika kurguluyosunuz bu arada size bir mail atmıştım ama dönmediniz.

    YanıtlaSil
  6. 2. bölüm için bizi çok beklettin 3. bölüm ne zamaaaan

    YanıtlaSil
  7. aradan baya bir zaman geçmiş 2. bölüm gelmiş hem mutluyum :) hemde
    biraz kaygılı şuan simdi bakıcam acaba 3. bölüm gelmişmi gelmedeyise oha artık ama
    yani 7 ayda mı yazıyosun anlamadım. ama takdir ediyrum çok güzel

    YanıtlaSil